15 Şubat 2008 Cuma
bir şarkı
bizi sessizliğe atıyorlar, yankımış, kül olmuş, varolmaya doğru sürüklenirken içlenen bir sessizliğe.
baharın gelişini beklerken, sonsuz soğuk. ellerimin üşüdüğü ve gözlerimin. biçimsiz sancıları yeryüzünün. sözcüklerin hangisine yönelsem öyle kimsesizler ki. yaşlansam diyorum, biran saçlarıma aklar düşse ve aynadan baksam sulietime.
sonuyokbiryolsun biliyorsun, sonuyokbiryolcuyum biliyorum. bu sonsuzluk. bu herşeylerin en sancıtanı. gülümsemen de olmasa ne güzelleştirir dünyayı bilmiyorum.
şimdi olmayışına oturmuş, oluşlarının herbirbirini dinliyorum acıya benzer bir sesle bütün şarkılardan.
şarkıdan hüzün fışkırıyor. sana da gönderiyorum bu şarkıyı belki kalbinin yollarında hüzün vardır.
bugün hep aklımdın.
bugün hep.
ama sessiz.
ama beklentisiz.
ama yanında bir aynadan.
21 Haziran 2007 Perşembe
Düşüş Falso
bodler şiiri değil bu, amaolsun işte isa'ya isa, ölümse ölüm
yani annesinin karnında dünyayla sürtüşen bir acıysa kalbimiz
olacağı görmeyen bir evliya ve olacağa varacak cesareti göstermeyen
bir elhamra dilencisinin pazularında gide gele gide gele
toprakla yüz yüze gelmiş bir şehir kaçkınının ve sonradan illa ki
çocukluğunda müezzinlik yapmış bir şeytanın ellerinde
kanmıyorum, olacak budur: yüzüm cesetlerle örülüdür.
o halde bodler olmayan bir şiirle çalkalanın ve görün
tanrı'nın yazgısına susamış böceklerini şen ölülerin
işte ben öyle ihanet edebilirim şiire, yaldızlı ve sonra nedense parlak
gözbebeklerini oynatan celladın irine yaklaşması gibi
karanfile de bir ses vermiştir karşı kıyıda yıkanan cenin
bizim böyle seslerimiz vardır: çıkar do re mi fa!
yalnızlık kutsanmış ölüleri taşıyor evine, her ölüde
ilginç ki, elhamra olmasa bile dağ kapı sularında
ve çokça yüzünü çiziklerle oymuş bir çocuk selidir
yankısız, bizim bir bütün dilimiz yankısızdır, dibe doğru
gömüyle iştahla, konuş bakalım sırtını güç tapınağında
tanrıyla isa arası bir matematiğe bağlamış olan
sana şair diyorsam kendim neyim! öyleyse ihanet bir kez daha
kendime ve olanca çirkinliğiyle yüzüme
başka bir yolu varsa ölümün onu da getirin
işte şimdi maskesini takıyorum uluların çünkü söz
kendini devinimsiz bırakan bir yolda umutsuz sağa sola çarpıyor
therese'yi bilmiyorum, kimdi, nasıl ve neden aklına geliyor insanların
heyhat, ustalıklı cenin, bunca akışa rağmen kaldırabiliyorsan
etinden bir parçayı, işte çırak işte dünya göm onu suyuna
göm ve kurtulsun alalede bir sevinçle ölü.
ağırlıyorlar seni evlerinde ve ellerinde oysa ülken benim
bu kaçıncı kaçamak bu kaçıncı hezeyan bu kaçıncı
üstelik kapına kadar gelmiş bir edayla, almalı değil mi
içeriye binlerce soru binlerce ustalıklı meşe
ve sonra sormalı değil mi, nasılsın beni bu boğumdan
çırılçıplak soyarak bir kanın içine
beni durmadan işte böyle bodler gibi
işte böyle hezeyansız ve fakat kanatarak
kurtar
kendinden gelir bu gülüş işte buna mukaddes güneşi
ve toprağın yankısını ekledim
işte kurtardım seni kendimden
oyunla
kocaman içeceğim.
yani annesinin karnında dünyayla sürtüşen bir acıysa kalbimiz
olacağı görmeyen bir evliya ve olacağa varacak cesareti göstermeyen
bir elhamra dilencisinin pazularında gide gele gide gele
toprakla yüz yüze gelmiş bir şehir kaçkınının ve sonradan illa ki
çocukluğunda müezzinlik yapmış bir şeytanın ellerinde
kanmıyorum, olacak budur: yüzüm cesetlerle örülüdür.
o halde bodler olmayan bir şiirle çalkalanın ve görün
tanrı'nın yazgısına susamış böceklerini şen ölülerin
işte ben öyle ihanet edebilirim şiire, yaldızlı ve sonra nedense parlak
gözbebeklerini oynatan celladın irine yaklaşması gibi
karanfile de bir ses vermiştir karşı kıyıda yıkanan cenin
bizim böyle seslerimiz vardır: çıkar do re mi fa!
yalnızlık kutsanmış ölüleri taşıyor evine, her ölüde
ilginç ki, elhamra olmasa bile dağ kapı sularında
ve çokça yüzünü çiziklerle oymuş bir çocuk selidir
yankısız, bizim bir bütün dilimiz yankısızdır, dibe doğru
gömüyle iştahla, konuş bakalım sırtını güç tapınağında
tanrıyla isa arası bir matematiğe bağlamış olan
sana şair diyorsam kendim neyim! öyleyse ihanet bir kez daha
kendime ve olanca çirkinliğiyle yüzüme
başka bir yolu varsa ölümün onu da getirin
işte şimdi maskesini takıyorum uluların çünkü söz
kendini devinimsiz bırakan bir yolda umutsuz sağa sola çarpıyor
therese'yi bilmiyorum, kimdi, nasıl ve neden aklına geliyor insanların
heyhat, ustalıklı cenin, bunca akışa rağmen kaldırabiliyorsan
etinden bir parçayı, işte çırak işte dünya göm onu suyuna
göm ve kurtulsun alalede bir sevinçle ölü.
ağırlıyorlar seni evlerinde ve ellerinde oysa ülken benim
bu kaçıncı kaçamak bu kaçıncı hezeyan bu kaçıncı
üstelik kapına kadar gelmiş bir edayla, almalı değil mi
içeriye binlerce soru binlerce ustalıklı meşe
ve sonra sormalı değil mi, nasılsın beni bu boğumdan
çırılçıplak soyarak bir kanın içine
beni durmadan işte böyle bodler gibi
işte böyle hezeyansız ve fakat kanatarak
kurtar
kendinden gelir bu gülüş işte buna mukaddes güneşi
ve toprağın yankısını ekledim
işte kurtardım seni kendimden
oyunla
kocaman içeceğim.
14 Haziran 2007 Perşembe
10 Haziran 2007 Pazar
Dans Eden Şeytan Küskün Tanrı
sildim yüzümü dans budur
sildin yüzünü küskünlük budur
ikimizin arasından bir ırmak geçer
sen içince şarap
ben içince zehir
sildin yüzünü küskünlük budur
ikimizin arasından bir ırmak geçer
sen içince şarap
ben içince zehir
Üstünden Tanrı Geçen Şeytan'ın Söylediği
çok ağırdı, binlerce binlerce ton kadar ağır
masmavi oldu gök bunu gördüm
kıpkırmızı oldu gök bunu gördüm
simsihay oldu gök bunu gördüm
çok ağırdı, binlerce binlerce ton kadar ağır
masmavi oldu gök bunu gördüm
kıpkırmızı oldu gök bunu gördüm
simsihay oldu gök bunu gördüm
çok ağırdı, binlerce binlerce ton kadar ağır
5 Haziran 2007 Salı
Çıplak Kan
geldi durdu önümde yarın kuracağım hayallerin ölüsü
ben bu ölü hayallerle nereden nereye gideceğim
üstelik tutamam elimde yara olacak çığlığı
tutamam yere meyilli bakışımı
tutamam durmadan kanayan bakışımı
artık bu bakışım oldukça
kırmızı sizin yolunuz
ben bu ölü hayallerle nereden nereye gideceğim
üstelik tutamam elimde yara olacak çığlığı
tutamam yere meyilli bakışımı
tutamam durmadan kanayan bakışımı
artık bu bakışım oldukça
kırmızı sizin yolunuz
4 Haziran 2007 Pazartesi
boğucu bir gece
yol karmaşık, kadın hüzünlü
bıraktım onu karanlığa
ey korkak ey yol tutkunu
fotoğrafı biçimsizsin
elin şarap testisi değil,
sarhoş edesin
yokluğun varlığıdır yeryüzünün
bıraktım onu karanlığa
ey korkak ey yol tutkunu
fotoğrafı biçimsizsin
elin şarap testisi değil,
sarhoş edesin
yokluğun varlığıdır yeryüzünün
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)